Frank
Herbert’in Dune serisinden, Bene Gesserit rahibeleri korku duası;
‘I must not fear.Fear is the mind-killer.Fear is the little-death that brings total obliteration.
I will face my fear.I will permit it to pass over me and through me.And when it has gone past I will turn the inner eye to see its path.Where the fear has gone there will be nothing.
Only I will remain. ‘
I will face my fear.I will permit it to pass over me and through me.And when it has gone past I will turn the inner eye to see its path.Where the fear has gone there will be nothing.
Only I will remain. ‘
Türkçesi;
‘Korkmamalıyım. Korku, akıl katilidir.
Korku toptan yok oluşu getiren küçük ölümdür. Korkumla yüzleşeceğim. Korkumun
üzerimden ve içimden geçip gitmesine izin vereceğim ve geçip gittiği an,
geçtiği yolu görmek için iç gözümü ona çevireceğim. Korkunun gittiği
yerde hiçbir şey olmayacak, yalnızca ben
kalacağım.
Yıllar
geçiyor ve kendini başarısız hissediyorsun, geriye git, çok geriye git, ilk
korkularını hatırla..Korku dediysem içgüdüyle gelen , psikolojik olarak varlığı
korumak/sürdürmek için olan korkular değil, yılandan, ateşten, depremden
bahsetmiyorum. Dayatmayla öğretilen, sosyal korkular, reddedilme korkusu,
dışlanma korkusu, gelecek korkusu, bir otoriteye karşı korku asıl mesele.
Belki
hatırlayabildiğin bu tür ilk korku mahallenin eli sopalı, sapanlı, taş atan,
kafa göz yarmaktan çekinmeyen çocuğuydu.. Mahalledeki o yaramaz çocuğun seni
dövmesinden korkuyordun, korktuğun için sana kabadayılık yapmasına izin veriyordun.
Keşke korkmasaydın. Dayak yeme riskini göze alıp, alsaydın karşına o çocuğu o
gün, belki şu an bambaşka bir hayatın olabilirdi..
Peki
sonra kimlerden/nelerden korktun?
Okul
müdüründen mi? Patronundan mı? Departman yöneticinden mi? Lafla, kelime
oyunlarıyla, çirkeflikle seni haksız duruma düşürenlerden mi? Geleceğinden mi? Aslında
sevmediğin işini kaybetmekten mi? Ancak ilkel ihtiyaçlarını karşılayan maaşını
kaybetmekten mi?
Korktun..Korktuğun
için sustun..Sustuğun için kendini savunamadın, düşündüklerini açık açık
söyleyemedin ve haklıyken haksız oldun, başarılıyken, başarısız oldun. Korktun
ve sonunda kendine güvenmeyen, sinik, aslında kendinin bile dikkatli baktığında
‘ezik bulacağın’ bir karakter oldun.
Oysa
korkmamak gerek, korktukça yaşamıyorsun çünkü, korktukça, sustukça, içine
attıkça, kendi kendine BAŞARISIZLIĞI
KADERİN HALİNE GETİRİYORSUN ÇÜNKÜ..
Savaşmak
gerek, savaşmadıkça hiç bir şey mümkün değil.. Kaybedecek neyin var? Zaten
korktuğun için bir şeyin olamamış bugüne kadar.
Bir
zen hikayesi şöyle anlatır:
"Gece yürüyen bir adamın ayağı kayar ve adam taşlı bir yoldan düşer. metrelerce aşağı düşmekten korkar, çünkü yolun kenarının çok derin bir vadiye uzandığını biliyordur. O da kenarda sarkan bir dala tutunur. gecenin karanlığında, altında görebildiği tek şey, dipsiz bir uçurumdur. Bağırır ve tek duyduğu kendi sesinin yankısı olur. Onu duyacak kimse yoktur etrafta.
Bu adamı ve bütün gece yaşadığı işkenceyi hayal edebilirsin. Ölüm sürekli altında bekler, elleri üşür, hakimiyetini kaybeder... Ama tutunmayı başarır ve güneş çıktığında, aşağı bakar... ve güler! Uçurum falan yoktur. Sadece on beş santim kadar aşağıda kayalık bir düzlük vardır. tüm gece dinlenebilir, rahatça uyuyabilirdi - düzlük yeterince genişti - ama bunun yerine bütün gecesini kabus gibi geçirdi.
Kendi tecrübelerimden yola çıkarak sana şunu söyleyeyim:
Korku, on beş santimden daha derin değildir. Şimdi ister bir dala tutunup tüm yaşamını bir kabusa çevir, istersen o dalı bırak ve ayaklarının üzerine bas, sana kalmış. Korkulacak hiçbir şey yok." (Osho - Korku)
"Gece yürüyen bir adamın ayağı kayar ve adam taşlı bir yoldan düşer. metrelerce aşağı düşmekten korkar, çünkü yolun kenarının çok derin bir vadiye uzandığını biliyordur. O da kenarda sarkan bir dala tutunur. gecenin karanlığında, altında görebildiği tek şey, dipsiz bir uçurumdur. Bağırır ve tek duyduğu kendi sesinin yankısı olur. Onu duyacak kimse yoktur etrafta.
Bu adamı ve bütün gece yaşadığı işkenceyi hayal edebilirsin. Ölüm sürekli altında bekler, elleri üşür, hakimiyetini kaybeder... Ama tutunmayı başarır ve güneş çıktığında, aşağı bakar... ve güler! Uçurum falan yoktur. Sadece on beş santim kadar aşağıda kayalık bir düzlük vardır. tüm gece dinlenebilir, rahatça uyuyabilirdi - düzlük yeterince genişti - ama bunun yerine bütün gecesini kabus gibi geçirdi.
Kendi tecrübelerimden yola çıkarak sana şunu söyleyeyim:
Korku, on beş santimden daha derin değildir. Şimdi ister bir dala tutunup tüm yaşamını bir kabusa çevir, istersen o dalı bırak ve ayaklarının üzerine bas, sana kalmış. Korkulacak hiçbir şey yok." (Osho - Korku)
Korktuğumuz
için var olamıyoruz.. Korktuğumuz için risk alamıyoruz, korktuğumuz için sevmediğimiz
işlerde çalışıp, hayal ettiğimizden uzak hayatlar yaşıyoruz, korktuğumuz için
sevmediğimiz onca şeye katlanıyoruz.
Korku bir yaşam
engelidir!
Tamam
korkusuz olmak kolay değil..O halde yine kork ama bu sefer CESARET et.. Cesaret
korkusuzluk demek değildir. Cesaret korktuğun halde, hatta bazen korkundan
titrediğin halde o şeyi yapmaktır. Korkmadığımız bir şey yapmak, zaten cesaret gerektirmez.
Unutmamak gerek! Korkunun kendisi, korkulan şeyin başa gelmesinden daha kötüdür.
denk geldi, tam oldu şu anda :)
YanıtlaSilBana da tam oldu hakkaten :)
Silbelki de bu yüzden seviyorum içinde bulunduğumuz yılın kötü ününü :)dibe batmaktan korktuğumuz halbuki dibe 15 cm mesafemiz kaldığı şu günlerde belki de bir şeyin bizi dibe itmesi gerekiyordur. Belli ki bizim o dibe kendiliğimizden düşeceğimiz yok :)
YanıtlaSilyANİ NE DİYECEĞİMİ BİLEMİYORUM .. o KADAR GÜZEL ANLATMIŞSIN Kİ..
YanıtlaSilFEVKULADENİNDE FEVKİNDE BİR YAZI OLMUŞ ..