23 Ocak 2012 Pazartesi

HOW I MET YOUR MOTHER üzerine

Bu yazı tüm How I Met Your Mother sevenlere gelsin!

        Neden How I Met Your Mother dizisini bu kadar çok seviyoruz? Neden başka bir dizi değil de How I Met Your Mother? Neden tüm diziler ara verdiğinde en çok bu diziyi özlüyoruz?

        Öncelikle mükemmel bir komedi, her bölümün sonunda insanın suratında tatlı bir gülümseme bırakıyor. Dizinin ilişkilere olan yaklaşımı muhteşem. Hemen hemen her bölümde tam anlamıyla zeka pırıltıları akan espriler, dahiyane olay, durum, karakter, psikoloji analizleri söz konusu, hani etrafımızda sürekli gördüğümüz ama bugüne kadar kelimelerle anlatmadığımız cinsten. Dizinin bir bölümü yok ki, ‘Vasattı’ diye nitelendireceğimiz.. Çok iyi kurgulanmış, her ayrıntısı bir seri katilin titizliğiyle düşünülmüş bir dizi.

        Daha da önemlisi kast muhteşem, başka bir Barney, başka bir Lilly, başka bir Marshall kesinlikle istemiyoruz. Tüm karakterler bir puzzle’ın parçaları gibi pürüzsüz bir şekilde oturmuş ve birbirini tamamlıyor. Burada sizlere ‘lemon law’ dan, ‘Bro code’ dan, ‘Slap bat’den, ‘The naked man’ den bahsetmeyeceğim.

        Benim asıl bahsetmek istediğim bu dizinin reytinginin arkasındaki bir kaç gizli formül, bir kaç psikolojik hile.

        Bu dizi ve benzeri Friends, Coupling gibi diziler gerçek, yorucu, gündelik hayatlarımızdan kısa süreli, konforlu kaçamaklar yapmamız için tasarlanmış. Bunu biliyoruz fakat en önemli psikolojik hile, kendimizle ve çevremizdekilerle özdeşleştirebileceğimiz karakterler sunulması. O karakterlerle tanışır tanışmaz bağ kuruyoruz, kimimiz kendisini hayatının aşkını arayan Ted ile bir tutuyor, kimimiz kendini Barney Stintson sanmaya başlıyor ve mecaz anlamda o karakterlerle arkadaş oluyoruz. O karakterlerin başına gelecekler bizi birebir ilgilendirmeye başlıyor ve diziye bağlanıp kalıyoruz.

         İkinci hile, özümsediğimiz kendimizle bir tuttuğumuz bu karakterlerin, bizim yapmak isteyip yapamadığımız şeyleri yapabiliyor oluşu. Kopmayan, bitmeyen, sevgi dolu, anlamlı arkadaşlıklar, zevk alınan meslekler ve maceracı bir sosyal hayat istiyoruz. Biz de her akşam en sevdiğimiz arkadaşlarımızla aynı bardaki, aynı masada bir araya gelmek istiyoruz. Biz de arkadaşlarımızla aynı evde yaşayabilmek istiyoruz. Onların yapabildiği şeyleri sanki biz de yapıyormuşuz gibi tatlı bir yanılsamayla yaşıyoruz.

         İdealist bekar bir mimar, kendini adamış çevreci bir avukat, resim yeteneği olan bir anaokulu öğretmeni, güzel bir Tv spikeri, sosyal hırsları olan bir iş adamı. Bu karakterlere aşık oluyoruz çünkü her biri bizim içimizde olan, birbiriyle örtüşen ya da çelişen başka bir isteği temsil ediyor. Ted kadar bağımsız olmak istiyoruz, Marshall kadar idealist, Barney gibi çapkın olup Lilly ile Marshall’ın ki gibi birbiri için yaratılmış olmak istiyoruz. Dizinin her yeni bölümüyle karakterlere olan bağımız artıyor.

        Son formül ise gerçek ile fantazinin ölçülü dağılımı. İzlediğimiz şeyin tamamen fantazi olduğunu düşünsek bizi bu kadar çekmeyebilir. Dizi gerçek ile fantazi arasındaki ince çizgide o kadar iyi geziniyor ki, bilinçaltımızda bizim de bu hayatı yakalayabileceğimizi tetiklemekle kalmayıp, özdeşleştiğimiz karakteri kendi hayatımız için rehber olarak görmeye başlıyoruz.

        İşte bu dizinin başarılı olmasının nedenleri bana göre bunlar. Bu dizinin arkasındaki sosyal dehaları kutluyorum, kendilerinden ricam şu; Ted, çocukların annesiyle tanışsın, tanışmasın, hiç önemli değil..Yeter ki bu dizi hiç bitmesin :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder