1 Şubat 2012 Çarşamba

ZAMANIN VARKEN PARAN YOKTUR, PARAN VARKEN DE ZAMANIN…


İkisine sahip olunca da ya sağlığın kalmaz ya da enerjin/hevesin..


What the fuck is wrong with the universe? Diyesi geliyor insanın..


Hayatlarımızın en büyük paradokslarından biri galiba bu durum.



Üniversitedeyken bir ton boş vaktimiz vardı, bu süreçte çeşitli konularda kurslara gidebilir, 2 dil daha öğrenebilir,  dünyanın büyük bir kısmını gezebilirdik.Ama bunlar lükstü ve lüksler için para yoktu..Onun yerine çimenlerde yayıldık.

Sonra işe ve para kazanmaya başladık, koştur koştur bir hayatımız oldu.. Bu sefer de şanslıysak, paramız vardı ama para karşılığı tüm haftamızı hatta yerine göre hafta sonumuzu satmış olduğumuz için vakit yoktu..  Yıllık izin yılda 2 haftayken, bu 2 haftayı da birleştirmene izin verilmezken, gidip Güney Amerika’yı nasıl gezer insan? Gezmeyi geçtim,diyelim ki bir konuda uzmanlaşmak istiyorsunuz iş dışında. Bir insanın bir konuda uzman sayılabilmesi için o konuda 10.000 saat çalışmış olması gerekiyormuş. (Malcolm Gladwell öyle diyor, ben değil.) İşe gelince esnek, sana bana gelince katılaşan mesai saatlerine uyumlu çalışan ararken, hafta sonunu almak için laptop, 24 saatini almak için blackberry verirken tüm şirketler, hadi bakalım, bul o 10.000 saati de iş dışında istediğin bir konuda uzman ol..

Yok mu bunun ortası?

Herhalde yok ki zaman yönetimi ve kaliteli zaman geçirmek kavramları geliştirildi.

Zaman yönetimi ne der? Hayır demeyi öğren, yapılacak işler listesi çıkar, önceliklerini düzenle, işlerini ‘önemli ve acil’, ‘önemli fakat acil değil’, ‘acil fakat önemli değil’, ‘ne önemli, ne acil’ şeklinde ayrıştır,  iş bölücü, dikkat dağıtıcı unsurları yok et.

Tamam, her ne kadar hepimizi otomatikleştirip, prototip insanlar yaratma öğretisi olarak görüp,  pek haz etmesem de bundan, gayet uygulayabiliyorum ve uygulayabilen insanlar tanıyorum etrafımda. Ama sorun şu ki, üç kişilik işi bir kişiye yüklüyorsa sistem, bu durumda taym is nat menicıbıl, yani mişşın impasıbıl..

Gel gelelim ortalıkta ‘taym menıcmınt’ ‘taym menıcmınt’ diye papağan gibi dolanan insanlar da, tanrının tuhaf mizah anlayışından kaynaklı olsa gerek, genelde en az iş yüküne sahip insanlardır. İşte onlardan birini yakalayıp, gel otur şuraya bir gün, sadece bir gün, sen menıc if yu ken de ben bir seyredeyim demek istiyorum.



Kaliteli zaman geçirmek konusuna gelince hem fikir olduğum yerleri yok değil. Bomboş, abuk subuk şeylerle geçen uzun zaman dilimlerindense, dolu dolu geçen nitelikli zamanları kim tercih etmez? Ama ne bileyim ‘con con’ tarafları var terimin, ‘kaliteli zaman geçirmek’ deyince sanki pinot noir şarap içip, entel arkadaşlarla Fransız avant-garde sinemasından bahsetmek gerekiyormuş gibi sahneler geliyor gözümün önüne. Ne bileyim bir anneye çocuğunun iyi yetişmesini istiyorsan yeşil kakasını görmek, salyasını silmek zorunda değilsin, bırak bakıcı halletsin, sen akşam gidersin 2 saat konsantre bir sevgi verirsin, sıkı bir iletişim kurarsın, inter aktif bir şeyler yaparsınız olur biter demek gibi bir şey. Sanki vicdan rahatlatma çabası kokusu alıyorum. Bir de stresli, panik bir durum..Eyvah eyvah bugün kaliteli zaman geçirmek adına ne yapsam acaba? 1 saatim var..Charlie Chaplin filmi izlersem, aynı anda 74 dakika süren Beethoven’ın 9. senfonisini de dinleyebilirim, o sırada zencefilli, tarçınlı, ballı çayımı yudumlarken, mekik çekebilirim falan gibi.. Bilmiyorum belki de beni tek rahatsız eden buna ‘kaliteli’ sıfatının eklenmesi..Neye göre, kime göre kalite? Belki verimli zaman geçirmek denseydi, bu kadar rahatsız etmezdi beni..Bilemiyorum..Ya da hayatlarımızda ne istediğimizin önemli olmadığı, bir ‘-malı’ ‘-meli’ zorunlulukları durumu yarattığı için rahatsızım. Ben eve gidip, pijamamı giyip, ayaklarımı uzatıp hiçbir şey yapmadan pineklemek istiyorum belki bir dönem, belki arkadaşlarımla dişe dokunur hiçbir içeriği olmayan abuk sabuk sohbetler yapmak istiyorum. Her neyse..


Birkaç güzide meslek/sektör dışında, sistem genelde sabah 8:30, akşam 6:30 şeklinde çalışıyor (kısaca 8-6 ya tabi diyeceğim) ve part time gibi bir seçenek sunmuyor. 8-6 ya tabi sektörlerde çalışanlar için işverenler part time seçenek sunsa olmaz mı? Örneğin çocuğu olan bir birey, öğleye kadar çalışmak istiyor, buna göre yarı maaşını alarak, iş hayatından kopmadan ve hayattan da kopmadan var olamaz mı? Nüfus sıkıntımız yok, çalışan bulma sıkıntımız da yok, istenirse işteki sistem de buna uyumlu hale getirilemez mi?


Her hangi bir konuyu aydınlatmayan, size soru işaretlerinden başka bir şey vermeyen, bir delinin bir kuyuya taş attığı yeni bir yazıda tekrar buluşmak üzere. Ben kendi kendime saçmalıyorum işte.Kötümserim bu aralar, kar da çok yağdı. Siz boş verin, patlama noktasına gelene kadar zamanınızı yönetin. Zamanı, zaman kavramını insanoğlu olarak biz yaratmadık mı, ne ara kontrolü ele aldı zaman? falan diye de boşa düşünmeyin..Ayvayı yiyin, bağını sormayın..

Ne kadar az zamanınız olursa olsun, yeter ki kaliteli zamanınız olsun J










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder