İkisine sahip
olunca da ya sağlığın kalmaz ya da enerjin/hevesin..
What the fuck
is wrong with the universe? Diyesi geliyor insanın..
Hayatlarımızın
en büyük paradokslarından biri galiba bu durum.
Üniversitedeyken
bir ton boş vaktimiz vardı, bu süreçte çeşitli konularda kurslara gidebilir, 2
dil daha öğrenebilir, dünyanın büyük bir
kısmını gezebilirdik.Ama bunlar lükstü ve lüksler için para yoktu..Onun yerine
çimenlerde yayıldık.
Sonra işe ve
para kazanmaya başladık, koştur koştur bir hayatımız oldu.. Bu sefer de şanslıysak,
paramız vardı ama para karşılığı tüm haftamızı hatta yerine göre hafta sonumuzu
satmış olduğumuz için vakit yoktu..
Yıllık izin yılda 2 haftayken, bu 2 haftayı da birleştirmene izin
verilmezken, gidip Güney Amerika’yı nasıl gezer insan? Gezmeyi geçtim,diyelim
ki bir konuda uzmanlaşmak istiyorsunuz iş dışında. Bir insanın bir konuda uzman
sayılabilmesi için o konuda 10.000 saat çalışmış olması gerekiyormuş. (Malcolm
Gladwell öyle diyor, ben değil.) İşe gelince esnek, sana bana gelince katılaşan
mesai saatlerine uyumlu çalışan ararken, hafta sonunu almak için laptop, 24
saatini almak için blackberry verirken tüm şirketler, hadi bakalım, bul o
10.000 saati de iş dışında istediğin bir konuda uzman ol..
Yok mu bunun
ortası?
Herhalde yok
ki zaman yönetimi ve kaliteli zaman geçirmek kavramları geliştirildi.
Zaman
yönetimi ne der? Hayır demeyi öğren, yapılacak işler listesi çıkar,
önceliklerini düzenle, işlerini ‘önemli ve acil’, ‘önemli fakat acil değil’,
‘acil fakat önemli değil’, ‘ne önemli, ne acil’ şeklinde ayrıştır, iş bölücü, dikkat dağıtıcı unsurları yok et.
Tamam, her ne
kadar hepimizi otomatikleştirip, prototip insanlar yaratma öğretisi olarak
görüp, pek haz etmesem de bundan, gayet
uygulayabiliyorum ve uygulayabilen insanlar tanıyorum etrafımda. Ama sorun şu
ki, üç kişilik işi bir kişiye yüklüyorsa sistem, bu durumda taym is nat menicıbıl, yani mişşın
impasıbıl..
Gel gelelim
ortalıkta ‘taym menıcmınt’ ‘taym menıcmınt’ diye papağan gibi dolanan insanlar
da, tanrının tuhaf mizah anlayışından kaynaklı olsa gerek, genelde en az iş
yüküne sahip insanlardır. İşte onlardan birini yakalayıp, gel otur şuraya bir
gün, sadece bir gün, sen menıc if yu ken
de ben bir seyredeyim demek istiyorum.
Kaliteli
zaman geçirmek konusuna gelince hem fikir olduğum yerleri yok değil. Bomboş,
abuk subuk şeylerle geçen uzun zaman dilimlerindense, dolu dolu geçen nitelikli
zamanları kim tercih etmez? Ama ne bileyim ‘con con’ tarafları var terimin, ‘kaliteli
zaman geçirmek’ deyince sanki pinot noir şarap içip, entel arkadaşlarla Fransız
avant-garde sinemasından bahsetmek gerekiyormuş gibi sahneler geliyor gözümün
önüne. Ne bileyim bir anneye çocuğunun iyi yetişmesini istiyorsan yeşil
kakasını görmek, salyasını silmek zorunda değilsin, bırak bakıcı halletsin, sen
akşam gidersin 2 saat konsantre bir sevgi verirsin, sıkı bir iletişim kurarsın,
inter aktif bir şeyler yaparsınız olur biter demek gibi bir şey. Sanki vicdan
rahatlatma çabası kokusu alıyorum. Bir de stresli, panik bir durum..Eyvah eyvah
bugün kaliteli zaman geçirmek adına ne yapsam acaba? 1 saatim var..Charlie
Chaplin filmi izlersem, aynı anda 74 dakika süren Beethoven’ın 9. senfonisini
de dinleyebilirim, o sırada zencefilli, tarçınlı, ballı çayımı yudumlarken,
mekik çekebilirim falan gibi.. Bilmiyorum belki de beni tek rahatsız eden buna
‘kaliteli’ sıfatının eklenmesi..Neye göre, kime göre kalite? Belki verimli
zaman geçirmek denseydi, bu kadar rahatsız etmezdi beni..Bilemiyorum..Ya da hayatlarımızda
ne istediğimizin önemli olmadığı, bir ‘-malı’ ‘-meli’ zorunlulukları durumu
yarattığı için rahatsızım. Ben eve gidip, pijamamı giyip, ayaklarımı uzatıp
hiçbir şey yapmadan pineklemek istiyorum belki bir dönem, belki arkadaşlarımla
dişe dokunur hiçbir içeriği olmayan abuk sabuk sohbetler yapmak istiyorum. Her
neyse..
Birkaç güzide
meslek/sektör dışında, sistem genelde sabah 8:30, akşam 6:30 şeklinde çalışıyor
(kısaca 8-6 ya tabi diyeceğim) ve part time gibi bir seçenek sunmuyor. 8-6 ya
tabi sektörlerde çalışanlar için işverenler part time seçenek sunsa olmaz mı?
Örneğin çocuğu olan bir birey, öğleye kadar çalışmak istiyor, buna göre yarı
maaşını alarak, iş hayatından kopmadan ve hayattan da kopmadan var olamaz mı?
Nüfus sıkıntımız yok, çalışan bulma sıkıntımız da yok, istenirse işteki sistem
de buna uyumlu hale getirilemez mi?
Her hangi bir
konuyu aydınlatmayan, size soru işaretlerinden başka bir şey vermeyen, bir
delinin bir kuyuya taş attığı yeni bir yazıda tekrar buluşmak üzere. Ben kendi
kendime saçmalıyorum işte.Kötümserim bu aralar, kar da çok yağdı. Siz boş verin,
patlama noktasına gelene kadar zamanınızı yönetin. Zamanı, zaman kavramını
insanoğlu olarak biz yaratmadık mı, ne ara kontrolü ele aldı zaman? falan diye
de boşa düşünmeyin..Ayvayı yiyin, bağını sormayın..
Ne kadar az
zamanınız olursa olsun, yeter ki kaliteli zamanınız olsun J
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder